Türkiye’de medya ve din çalışmaları bir zamandır sürüyor. Belki elzem
ihtiyaçlardan biri de bu çalışmalarla ilgili bir bibliyografya hazırlanmasını sağlamak,
şu an elimizde böyle bir çalışma mevcut değil. Öncesinde yapılan çalışmalar
olmakla birlikte yaklaşık 3-4 yıldır medya ve din alanında çalışmaların
yaygınlaştığını gözlem yöntemi ile söyleyebilmek mümkün.
Çeşitli toplantılar, yapılan bazı yayınlar, bazı sivil toplum kuruluşlarının
ilgisi konuyu daha tartışılır bir duruma getirdi. Medya ve din konusunun
akademi çatısı altında tartışılmaya başlanması, lisansüstü tezlerin yapılması, İstanbul
Ticaret Üniversitesi’nde Medya ve Din Sempozyumu’nun yapılması, son olarak
Erciyes Üniversitesi’nde Medya ve Din Araştırma Merkezi’nin kurulması akademide
çalışma alanının belirlenmesi adına atılmış adımlar.
Medya ve din konusunun akademide tartışılmasının nedenleri arasında başka
tespitlerde de bulunmak mümkün ve hatta bulunmalıyız da. Sosyal medya
kullanımının artık gündelik hayatın bir parçası olması ve bireylerin
inançlarıyla ilgili paylaşımlarda bulunması ya da ibadetleri için bazı
uygulamaları kullanması gibi davranışları da konunun ilgi uyandırma
nedenlerinden biri. Ancak en önemli unsurun Türkiye’deki siyasi konjonktür değişimi
olduğu tespitini bir yere koymak gerekli. Akademide bitmek bilmeyen “cadı
avı”nın bir kez de 28 Şubat’ta yaşandığı dönemde çok az insan medya ve din
konusu üzerine çalışmayı düşünmüştür. Sonrasında gelişen olaylardan günümüze
gelene kadar ise akademinin kırmızı çizgileri değişmiş ve konu daha tartışmaya
müsait bir ortam yakalamıştır. Bu müsait ortamın yakalanışı akademik özgürlüğün
ilerlediği anlamına elbette gelmez, sadece bir paradigma değişikliğidir. Lakin
bu değişen paradigma yıllardır tartışılması ve konuşulması gereken bir akademik
alanın kapılarını aralamıştır. Konunun yurt dışında uzunca zamandır çalışıldığı
ve artık kurumsal hale geldiği aşikardır.
Medya ve din çalışmaları, akademik perspektiften bakıldığında
disiplinlerarası bir alandır. Geleneği açısından bakıldığında iletişim bilimi
alanı birçok bilim alanı ile temasta olan bir alan. Medya kavramına din de
eklenince ilahiyat da dahil oluyor. Yani konu ne sadece iletişimcileri ne de
ilahiyatçıları ilgilendiriyor. O halde birlikte çalışmak, fikir alışverişi
yapmak zorunluluğu ortaya çıkıyor. Medyanın dini kavramları yanlış kullanmasını
eleştiren bir ilahiyatçı yaptığı eleştiride iletişim alanına ilişkin bir
kavramı hatalı olarak kullanabilir ve kullanıyor. Bir iletişim bilimcinin de elbette
yıllarını ilahiyat alanına vermiş bir akademisyenin bilgisine sahip olması mümkün
olmayacaktır. Bir bilim alanının diğer alana ilişkin kavramlara hakim olması
günümüzün “uzmanlık” dünyasında gerekli görülmüyor olsa da bu alanla ilgili
çalışanların bir üst dil belirlemesi açısından durum önem arz ediyor. Ortaya
konulan çalışmaların gerçekten bir yaraya merhem olması, topluma faydalı olması
arzu ediliyorsa disiplinlerarası ortak çalışmalar yapmanın gerekliliği ortaya
çıkıyor. Medya ve din konusu tartışılmaya başlandığı zamandan beri medyanın,
dini bilgiye hakim olan kişilerden danışmanlık alması önerilen başlıklardan
biri haline geldi. Bu öneri öncelikle, iki taraflı olarak akademi içinde
benimsenmeli. Ortak çalışmalar yapılmasa bile –ki yapılması zorunlu görünmekte- çalışmalardan diğer alanlardan
destek almak gerekliliği ortaya çıkıyor. Akademinin medyaya ve din kurumlarına önerdiğini
öncelikle kendisi yapmalı.
Diğer yandan medya ve din tartışmaları ağırlıklı olarak bir noktaya
saplanmış olarak duruyor. Temsil bunların en başında geliyor. İletişim
çalışmaları denildiği zaman temsil konusu önemli çalışma alanlarından birini
oluşturur. Din, cinsiyet, sosyal sınıf vs konularında uluslararası literatürde
temsil araştırmaları yapılmış ve yapılmaktadır. Türkiye’de medyada dinin nasıl
temsil edildiği elbette önemli sorunsallardan biridir ve bir araştırmayı hak
etmektedir. Bir araştırma projesi ve ekibi ile (ve elbette bunun için bütçe
gerekmektedir) geniş çapta bir araştırmanın yapılması önemlidir. Alana ilişkin
yapılan çalışmalar olsa da çoğu daha dar bir kapsama sahiptir. Ana resmi
görebilmek adına geniş ve güncel bir çalışmanın yapılması önem taşımaktadır.
İnternette basit bir arama yapıldığında dahi karşımıza çıkan uluslararası
literatürün sadece başlıklarına göz gezdirildiğinde bile ne kadar farklı
boyutlarla konunun ele alındığı görülmektedir. Her toplumun yapısı ve bilgi
ihtiyaçları elbette farklıdır ancak medya ve din alanı özellikle sosyal medya
ile birlikte pek çok tartışma alanı sunmaktadır. Konunun farklı boyutlara
açılması, farklı alanlarda tartışılması bir gerekliliktir. Diğer bir gereklilik
ise medya ve din çalışmalarındaki din boyutunun sadece Sünni-İslam çizgisinde
oluşmasıdır. Pek çok dine evsahipliği yapmasıyla övünülen Anadolu’da yaşayan ve
aynı şekilde temsil edilen/edilmeyen inançlar medya ve din konusunda yapılan
tartışmalarda yer almayı hak etmektedir. Bu konu ile ilgili çalışan bir
akademisyen imamın, bir bir filmde kötü karakter olarak gösterilmesini
örneklerken Hristiyanlar için önemli olan ‘kutsal kase’ye atıf yapan bir
komedi filmini de eleştirmemeli midir? Türkiye medyası üzerine tartışma
yapılıyor ise yanlış temsil edilenler kadar hiç temsil edilmeyenler de tartışılmayı
hak etmektedir.
Bilimin toplumsal bir fayda üretmesi açısından yapıldığını düşünüyorsak
uluslararası medyada yıllardır olumsuz temsil edilen ve IŞİD ile birlikte
tırmanışa geçen İslam imajının nasıl sunulduğuna ilişkin bir araştırmayı yapmak
için medya ve din alanında çalışanlar bir araya gelebilmelidir. Sorunu ortaya
koymadan çözüm yolları üretilemeyecektir. Tartışmalarda, konuşmalarda,
beyanlarda dile getiriliyor olsa da bilimsel yayına dönüşmediği sürece akademik
alan açısından anlam taşımayacağını hatırlatmak yersiz olacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye’de başlamış olan medya ve din alanındaki çalışmaların
tartışılabilir olması öncelikli olarak önemli bir adımdır. Ancak gerçek
sorunları tespit ederek özellikle kolektif çalışmalara ağırlık verilmesi
gerekliliği ortadadır, zira asıl sorunu ortaya koyabilecek çalışmalar geniş
kapsamlı ve bireysel yapılması mümkün olmayan çalışmalardır. Alanın
tartışılmaya başlandığı ilk zamandaki tespitlerin üzerine artık yenilerini
eklemek ve çalışma sınırlarını genişletmek bir yaraya merhem olabilmek için
gereklilik olarak durmaktadır.
* Bu yazı http://islamvemedya.com/haberler/24-manset/594-medya-ve-din-calismalarini-yeniden-dusunmek.html'de yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder