Gazetecilik alanında gündem belirleme olarak bilinen bir kuram vardır.
Temeli medyanın toplumun nasıl düşüneceğini değil ama ne hakkında düşüneceğini
belirlemesine dayanır, ardıl çalışmalar ne düşüneceğini de belirlediği üzerine
sürmüştür ve hala da çalışılan alanlardan biridir. Fakat toplumsal bir gündemin
dışında her insanın kendine has bir gündemi var elbette.
Bireysel gündemlerimiz var hepimizin. Ne giyeceğimizden, ne yiyeceğimize,
nereye gideceğimize, ne alacağımızıa ne satacağımıza, ne okuyacağımıza ne
yazacağımıza kadar pek çok şeyi şekillendiren. Esasında herkesin gündemi kendi
meselesi, kendi derdi, kendi sorunu. Dert derken sıkıntıdan ziyade bir şeyleri
dert edinme, onlar üzerine kafa yorma meselesi. Lakin herkes kendi gündeminde
yaşar giderken ve gündeminizin kesiştiği insanlarla ilişkiler kurarken
odaklanmak gerekli olan gündemin dışında buluverirsiniz kendinizi çoğu zaman.
Aynı gündem belirleme kuramında olduğu gibi birileri size ne hakkında
düşünmenin gerektiğini fısıldamıştır ve belki de siz onun iç sesiniz
sanmışsınızdır. Ancak o iç sesten ziyade muhtemelen tam da bir dış sestir.
Hayata dair kaygılarınızın dışında bir hengamenin içinde buluverir birden insan
kendini. Yanınızda yörenizde olanların gündemleri sizin gündeminizi saptırır,
belki sizin gündemleriniz de onlarınkini. Gündem geçişi bu şekilde sağlanır.
Karşınızdaki kişiler dünya ve kendi aralarında mutlu bir bağlantı olduğunu ve
sadece kendileri için döndüğünü düşünüyorlarsa sizin kendi gündeminizin onlar
için bir anlamı yoktur, kendilerini dayatırlar. Sizin ne yaşadığınız onları hiç
de ilgilendirmez.
Bitmek tükenmek bilmeyen bir çok konunun ortasında hisseder insan kendini.
Düşünülecek çok şey, yapılacak çok şey vardır her zaman. Fakat bunların hangileri
gerçekten “gerçek gündem”dir. Belki de o gerçek gündem hiç aklımıza
gelmeyendir. Durup düşünmeye, gündeminizi gözden geçirmeye fırsatınız olduğu
noktada büyük ihtimalle çoğu şeyi ıskaladığını fark eder insan. Yıllardır
ertelediği çiviyi çakmadığını, arkadaşıyla oturup uzun zamandır derinlemesine
konuşmadığını, kendisine sadece kendisi için zaman ayırmadığını, açan çiçeklere
bakamadığını… Gerçekten hayata dair olanları… Toplantılar, kredi kartları,
yığılı dosyalar, sorunlar ve bitmek bilmeyen başka sorunlar aslında ne kadar da
suni ve kısır bir gündemdir. Zira onlar hiç bitmeyecektir, ama ömür
tükenmektedir. “Hayatın içinde ne manalı” sorusunu sormak elzemdir. Verilen
cevaba uygun davranmak da gerekliliktir. Söz-eylem birliği şarttır, bir duruş
için. Söz başka eylem başka ise büyük bir yanılgıdır içinde bulunulan.
Pek çok insan hayatındaki değerli şeye aile yanıtını verir büyük ihtimalle,
eşi, çocuğu, annesi, babası… Belki de başka değeri vardır bunun yerine koyduğu:
kariyeri olabilir ya da bir davası ya da başka bir şey. Fakat aileden yola
çıkarsak -ki cevap ne olursa olsun onlara
da uygulamayabilmek mümkün söyleyeceklerimizi- en önemli değer olarak
gördüğümüz şey, muhtemelen en fazla ihmal ettiğimizdir. Çocukları için gece
gündüz çalışan anne-babalar çocuklarının yüzlerini görmekte zorlanır, çünkü
onlara iyi bir hayat verebilmek için -ki
iyi hayattan kasıt sadece maddi imkanlarla sağlanan bazı değerlerden oluşur-
onlardan ayrı kalması gerekir. Birlikte iyi vakit geçirmek için didinen
sevgililerin romantik yemekleri iş telefonları ile bölünür mesela. Birileri
gelir gündeminizi değiştirir mutlaka ve birden farklı bir gündeme
geçilivermiştir.
Rahat ettirmeye çalıştığımız insanlar en çok feda ettiklerimiz oluverirler.
Durup düşündüğünüzde bir çok başka insanla uğraşırken esas dönüp bakmanız
gerekenlere bakmadığınızı idrak eder ve bunun ağırlığını yaşamaya başlarsınız
belki de. Onlar nasılsa oradadır, başka kişileri işleri ise bekletmemek
lazımdır. Her zaman sizin yanınızda olacağını düşündüğünüzü güvendiğiniz
dostunuzla en son ne zaman tam olarak kendinizi vererek zaman geçirmişsinizdir.
Muhtemelen “çok istiyorum görüşelim ama
hiç vaktim yok” demişsinizdir ya da o size demiştir. Oysa bir çay ya da kahve
zamanı ayırmak hiç de zor değildir. Anlamsız iş yemekleri, toplantılar, sırf
sosyalleşmek olsun adet yerini bulsun diye gidilen iş yemekleri... Ama sizin
vaktiniz yoktur değil mi?
Bir gün gelir gerçek gündem fark edilir, suni olarak oluşturulmuş ve
yapışkan bir şey gibi etrafınızı sarmalamış olan şeyi söküp atmaya, nefes
almaya çalışırsınız. Derinlerde saklanmış olana yönlenmeye başlarsınız, artık
kendi gündeminizi kendiniz belirlemeniz gerekliliği ortadadır, başkalarının
sizi manüpüle etmesine karşı durmalı, belki sizi hiç de ilgilendirmeyen
konularla ilgili derin düşüncelere dalmanın saçmalığı yüzünüze vurmalıdır.
Haber merkezlerinin vazgeçilmez sorusudur: “Gündemde ne var?” Günün önemli
gelişmeleri belirlenir, neler takip edilecektir, hangisi daha önceliklidir. Bu
birkaç kişinin belirlediği konular (aslında onlarınkini de belirleyen vardır
ama şimdilik burada kalsın bu konu) milyonlarca insanın hangi konuyu
düşüneceğini belirler. Haber gündemi dışında da günlük hayatınızda birileri
sizlere dayatır bazı konuları, nelerle meşgul olmanız gerekliliği örülür
etrafınıza. Lakin şimdi haber masasının başına tek başınıza geçmek ve kendi
gündeminizde neler olduğunu önünüze yaymak gerekliliktir. Öncelikleri
belirleme, manşetinizi atma zamanıdır.