Bazı insanlar vardır ki kendinde en çok ne eksikse hep ondan
söz eder, lafı döndürüp dolaştırıp aynı yere getirir. Sözünü ettiği o “her ne
ise”ye çok bağlıymış gibi, kendinde sanki çok varmış gibi.
Toplumlar da aynı insanlar gibi… Kendinde en çok ne yoksa
hep ondan söz etmez mi? Toplumca dönüp dolaşıp söylediğimiz şeyler aynı değil
mi? Hoşgörü, misafirperverlik... Ne kadar hoşgörülü olduğumuzu yaşadığımız her
olayda bir kez daha görüyoruz. Azınlıkları horlamakta, “Biz”den olmayanı
dışlamakta, hatta daha da ileri gidip öldürmeke ya da ölüm gibi başka yerlere
sürmekte… Hoşgörü işte, birlikte yaşamayı bilme kültürü değil mi hep bu? Benden
değilse yaşamasın ya da yaşasın da benim gözüme pek görünmesin gibi hastalıklı
düşünce değil mi bir grubun içine işleyen? Ve de ne yazık ki çoğunluk değil mi
bu sözü edilen?
Hrant Dink’in öldürüldüğü günden birkaç zaman sonraydı,
öğrenci olduğum dönemde çok daha düzenli takip ettiğim mizah dergisi elimde,
tramvayda Beyazıt’a doğru yol almaktaydım. O eğlenceli sayfaların üzerine gölge
düştüğü zamanlardı ve dergiyi aldığım gibi okuduğum yazar Altay Öktem’di.
“Azınlık Raporu” başlıklı bir yazı kaleme almıştı ve şunları diyordu Dink’i
kastederek: “…her ikimiz de bu boş kalabalığın
içinde sıkışıp kalmış birer azınlığa dahildik. Azınlık olmak, namlunun ucunda
olmaktır her zaman. Hrant Dink’in Ermeni olmasından söz etmiyorum. etnik, dini
özellikler kadar düşünsel yapı da belirleyicidir ‘azınlık’ olup olmamakta.
Formül çok basit aslında: sokağa balgam atmayan kişi azınlıktır bu ülkede ve
herkesin gözü üzerindedir. Söz konusu Saddam bile olsa, bir kişinin ipe
çekilmesini seyredemeyecek, kabul edemeyecek kadar yüreğinde sevgi olan herkes
azınlıktır…”
Hayatıma önemli bir yer etti bu
yazı ve evet içimdeki boşluğu o gün doldurdum belki, nereye koyacağımı
bilemediğim kendimi tanımladım.
Hoşgörü, evet hoşgörü, aynı olan
kişilere karşı hoşgörü, benden ise ya da benim sindirebileceğim kadar ise
hoşgörü…
Ne zaman olduğunu ve kimin
söylediğini anımsayamadığım bir başka mihenk taşı söz ise bir tartışma
programında geçmişti yanılmıyorsam. “Türkiye kendine mozaik der, oysa mozaik
ayrıştırıcıdır, sınırları bellidir. Mesele ebru olabilmektir.”
Mesele ebru olabilmek işte,
mesele hoşgörüyü sadece dilimize pelesenk etmekte değil, içselleştirmekte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder