Benim çocukluğumun ve yaşı bana denk olanların çocukluk
döneminde ritüelleri vardı misafirlikte ilgili. Eve misafir geleceği zaman her
yer bir güzel aklanır, paklanır, kıymetle saklanan misafir tabakları, çay
bardakları özenle hayatımıza girerdi dört beş saatliğine. Normalde ellenmeyecek
olan ve bizden bir camla ayrılan tabaklar, bardaklar… Yemek ya da hamur işi
binbir zahmetle yapılırdı.
Bazı evlerde oturma odası ve salon iki ayrı kavramdı. Salon
girilmesi yasaklı bölgeydi. Anneanne ve babaanne evine has olan salon kavramı,
emlakçı deyimiyle bir oda bir salon olan evimizi ilgilendirmezdi. Zira salon
denen yer bizim ev için herşeydi. Fakat anneannede ve babaannede hep kapısı
kapalı salon her zaman çok çekiciydi ve boşluk anında birden içeriye
giriliverirdi.
Misafirliğin esas önemli anı ise aile albümlerinin vitrinin
raflarından çıkarılıp gösterilmesiydi. Fotoğraflar büyük bir özenle
yerleştirilirdi albüme. Çocular albümü ayrı, akrabalar albümü ayrı olurdu.
Fotoğraflar yerleştirilirken kronolojik sıralama vazgeçilmezlerdendi. Ne neyin
öncesine, ne sonraya konulacak uzun uğraşlar sonucu belirlenirdi. O zamanlar
sayılı çekilen fotoğrafların herbirinin ayrı bir değeri vardı ve yetinmek
bilinirdi. Tatil için, doğum günü için ya da her ne için ise bir tane film
alınır ve çok gerekmedikçe başka kullanılmazdı. Film bittikten sonra
fotoğraflar merakla beklenir ve yine ailece törensel bir havada fotoğraflara
tek tek bakılır, yorumlanırdı.
Misafire gösterilecek ve gösterilmeyecek fotoğraflar önemli
ayrım noktalarındandı. Anne denetim sistemiyle fotoğraflar buna göre
ayrıştırılırdı. Mahremi ihlal edebileceği düşünülen fotoğraflar ayrı ve herkese
gösterilmeyecek bir albümde yerini alırdı.
Albüme sığmayan fotoğraflar ise herşey değerlendirilmelidir
düsturuna uygun olarak bitmiş çikolata kutularının içinde yerini alırdı. Daha
başka kutular ise dikiş kutusu olarak evde ikametlerine devam ederdi.
Peki ya şimdi? Benim evimde albüm yok. Harici bir bellek
içinde belleğimdeki anılar. Fotoğraf zamanı saklamaksa artık basılı kağıtlarda
değil, fotoğrafın kendisi gibi dijital ortamlarda saklı. Misafir derseniz zaten
çok gelmiyor, kapı çaldığında tuhaf tuhaf birbirimize bakar haldeyiz. Fotoğraf
çekerken sayı hesabı yapmıyoruz, kartımız dolana kadar basıyoruz deklanşöre ya
da telefonumuzun tuşuna.
Fotoğrafları mı? Çoğu zaman dönüp bakmıyoruz bile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder