Hakkımda

Fotoğrafım
Şimdiye kadar İstanbul’da yaşadı, orada da doğdu . Toplamda 12 yılını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi koridorlarında geçirdi. Sosyolojide yaptığı yandal sırasında yoğun oryantalizm ve Said tartışmalarının etkisiyle yüksek lisans tezini medyada oryantalizm üzerine yaptı. Doktorada kafasından türlü çeşitli konu geçişi sonrasında yeni medyanın toplumsal etkileri üzerine çalıştı ve bu konuda çalışmayı sürdürüyor. Takıntılı bir biçimde iletişime erişmede eşitsizlik üzerine konuşup duruyor. “Ne var canım onlar da erişseydi” karşı çıkışlarını duydukça çıldırıyor. O anlarda bir ejderha gibi ağzından ateş püskürtmek istiyor. İletişim sosyolojisine ilgi duyuyor ve bilimin, ticaret için değil toplum için olduğuna inanıyor. “Yaptığından hoşnut olan bir öğretim elemanı emekliye ayrılmalıdır” sözünü benimsiyor, o yüzden yazdığı her şeyi iki gün sonra beğenmiyor.

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Söylem Bir Elmada Gizli


Bu bir elmadır (Rene Magritte’e göre elbette bu bir elma değildir ama bu başka bir tartışmanın konusu olarak şimdilik kenarda dursun).

Evet bu bir elmadır. Türk Dil Kurumu’na göre elma, bitki bilimi açısından “Gülgillerden, çiçekleri pembe veya beyaz bir ağaç (Pirus malus)” olarak tanımlanıyor, gündelik dilde ise “Bu ağacın kabuğu parlak, sert, kırmızı, sarı ve yeşil renkte, kokusu hoş, tadı ekşi veya tatlı, dokusu gevrek, ufak çekirdekli meyvesi”. İkinci tanım bizim için daha anlaşılır ve tanıdık. Elma, muhtemelen bir çoğumuzun severek yediği bir meyve. Elma denildiğinde aklımıza ilk gelen bu olacaktır.

Zihnimizde bir elma imgesi canlanacaktır. Bu imge kimimiz için ağaçta duran bir elmayken, bir başkası için kasada durabilir. Birimiz kıpkırmızı bir elma düşlerken, diğerimiz tadı daha ekşi yeşil bir elmayı çağırabilir zihninden. Fakat rengi, nerede durduğu değişse bile aklımıza gelen yenilebilecek olan bir meyvedir.

Zihnimizi biraz daha zorlamaya başlarsak elmanın bize başka çağrışımlar da getirdiğini görürüz. Her nesne düz anlamını temsil ettiği gibi ayrıca kültürel kodlarla örülmüş olan yan anlamı da bizim zihinlerimize getirir. Dolayısıyla her bir kavram çok farklı anlam katmanlarını içinde bulundurur. Her bir kavramı katman katman açmak, katman katman okumak mümkündür.

Elmanın bir meyve olmaklığının ötesinde bize çağrıştıracağı ilk şey herhalde Adem ve Havva’dır. Cennette yaşayan Adem ve Havva’nın Tanrı’nın buyruğuna uymayarak ağaçtan elmayı kopararak yemesi onların cennetten atılmalarına neden olur. İşte bu sebepten dolayı da elma ilk günahın sembolü haline gelir. Elma, yasağı niteler. Bu nedenle yasak aşkın da simgesine dönüşür elma. Romandan uyarlanan bir televizyon dizisi olan Aşk-ı Memnu’nun jeneriğinde bir avucun içinde duran kırmızı elmanın başka ne anlamı olabilir ya da bir vampire aşık olan ölümlü kadının aşkını anlatan sinemaya da uyarlanan kitabın kapağında kırmızı bir elma neden yer alsın ki (ve bu elmalar ne yeşil, ne de sarıdır, illaki kırmızıdır. Bu bize kırmızı söyleminin kapılarını açsa da bu konuya değinmeden geçeceğiz)…

Romantizmi bir kenara bırakıp biraz bilime doğru yöneldiğimizde ise elma yine karşımıza çıkmaz mı? Newton’un altında oturduğu elma ağacı ve elmanın kafasına düşmesi ile “birden” yerçekimi kanununu buluvermesi. Hikmet elma da değil elbet, Newton’da. Yoksa Newton’dan önce kimse şahit olmamış mı elmanın veya başka bir meyvenin ağaçtan düştüğüne? Ancak Newton’un yerçekimi kanununu buluşu hikayeleştirip basite indirgenirken okullarda, elma yadigar kalır. Elma, yerçekimi kanunudur, yerçekimi kanunu elmadır. Elma mitine bir de bilim katılır.

Bilimden sonra kahramanlığa doğru seyredelim biraz da. Elma, keskin bir nişancının hedefidir ayrıca. Bir filmde, bir kitapta, çizgi film ya da çizgi romanda… Özellikle ok atan kişinin ne kadar keskin nişancı olduğunu göstermek için kullanılan bu klişede elmayı kafasının üzerine yerleştirerek hedef tahtasına dönüşen bir kişi çıkar karşımıza. Canlı hedef tahtası kafasının üzerindeki elma ile dikilir kahramanın karşısına ve kahraman hiç hatasız elmayı ortasından vuruverir. Ortadan ok ile vurulan elma artık kahramanlığın, cesaretin, yiğitliğin “gösteren”i haline gelir.

Şimdi bir de masallara uğrayalım tamamlamaya yakın. Kötü kalpli üvey annenin güzel prensesi öldürmek için kullandığı yollardan biridir zehirli elma. Prensesi nasıl öldüreceğini düşünen üvey anne, gizli odasında çalışır ve zehirli bir elma hazırlar malumunuz. Sonra köylü kılığına girerek parlak kırmızı elmayı prensese ikram eder. Prenses bir ısırır ve uzun bir uykuya dalıverir. Bazı anlatanlara göre prens öpünce, bazı anlatanlara göre ise prens uyuyan prensesi kendi sarayına götürürken düşürünce boğazında takılan elma dışarı çıkar ve prenses uykusundan uyanıverir. Elma yani kötülük artık prensesin bedenini terk etmiştir. Yine bir kötülük simgesi olarak çıkar elma karşımıza.

Masallarda kötülüğü çağrıştıran elma, çocuk oyunlarında ise eğlenceli bir tekerlemenin içinde yer bulur kendine: “Elma dersem çık, armut dersem çıkma”. Saklambaç oynayan çocukların ebenin yerinden ayrılmasıyla diğer arkadaşlarını sobe yapabilmesi için uyardıkları bir tür parolaya dönüşür bu kez elma. Harekete geçilmesi gerektiğini belirtir hem sobeleyecek çocuk için, hem de ebenin kendini koruması için biraz da.

Ve son olarak atasözlerine, deyimlere ya da kültürel olarak kullandığımız kalıplara yerleşmiştir elma. Bir çırpıda sayabileceklerimiz “elma yanak”, “bir elmanın iki yarısı”, “yarım elma gönül alma”, “elma gibi” söz öbekleridir. Kendi kültürel kodlarımız açısından bakıldığında elmanın kötücül bir anlamı yoktur aslında, daha “evrensel” (!) kodlar elmayı biraz daha kötücül olarak kodlamıştır zihnimize.

Bu bir elmadır diye başlamıştık söze ve bitirirken işte bu bir söylemdir diyelim. Söylemi uzun uzun tanımlamak elbette mümkün. Dilden, kültürden, iktidardan, ideolojiden, sözün nasıl şekillendiğinden, her şeyin bir dil olduğundan söz etmek elbette mümkün. Söylemin sadece şimdi aktardığımız olmadığını da söylemek mümkün. Söylemi politik olarak ele almak, sınıf ayrımını söylemde aramak elbette mümkün. Ancak bu yazının niyeti değil bunlar. Bu yazının niyeti bir örnekle söylemi açıklamaktı. Başka örneklerle söylemin anlam alanını genişletmek ise elbette olası.

Elma, sadece bir elma değil. Evet bir meyve ama söylem katmanları aralandıkça yer çekiminden, günaha, yasak aşktan ölüme, çocuk oyunlarından yiğitliğe kadar pek çok çağrışımı bize sunuyor. Kültürel kodlarla örülmüş olan elmanın anlam alanı artık sulu bir meyve olmaktan çıkıyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder