Hakkımda

Fotoğrafım
Şimdiye kadar İstanbul’da yaşadı, orada da doğdu . Toplamda 12 yılını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi koridorlarında geçirdi. Sosyolojide yaptığı yandal sırasında yoğun oryantalizm ve Said tartışmalarının etkisiyle yüksek lisans tezini medyada oryantalizm üzerine yaptı. Doktorada kafasından türlü çeşitli konu geçişi sonrasında yeni medyanın toplumsal etkileri üzerine çalıştı ve bu konuda çalışmayı sürdürüyor. Takıntılı bir biçimde iletişime erişmede eşitsizlik üzerine konuşup duruyor. “Ne var canım onlar da erişseydi” karşı çıkışlarını duydukça çıldırıyor. O anlarda bir ejderha gibi ağzından ateş püskürtmek istiyor. İletişim sosyolojisine ilgi duyuyor ve bilimin, ticaret için değil toplum için olduğuna inanıyor. “Yaptığından hoşnut olan bir öğretim elemanı emekliye ayrılmalıdır” sözünü benimsiyor, o yüzden yazdığı her şeyi iki gün sonra beğenmiyor.

26 Mart 2018 Pazartesi

Metnin özgürleşmesi üzerine


Yapıt, özgürleştirilebilir değildir. Okuru hangi yönde okuması gerektiğine yönlendirir ve yazar burada görev başındadır. Yani okuru yeniden üretmesi için yazı ile başbaşa bırakan bir yazar mevcut değildir. Aksine yazar, eserini bırakmaz.

Metinde ise görevini tamamlamış bir yazar vardır. Metin bittikten sonra yani yazma işi sona erdikten sonra (çünkü metin hiç bitmez, metin sonsuzdur) yazar metin ile okuru başbaşa bırakır. Okur, anlam üretebilmek için metinle birlikte kalır. Yapıtta olduğu gibi müdahil olan bir yazar yoktur. Artık yazar ortadan kaybolmuş ve metin özgürleşmek için kendini okura bırakmıştır. Okuru, aktif olarak tanımladığımıza ve bir anlam üreticisi konumuna koyduğumuza göre metinde karşımıza çıkan okur, yapıtta yoktur. Okur, yapıtta aktif bir rol üstlendiğine göre yapıt ile karşı karşıya kalan kişiye okur demek doğru mudur yoksa o sadece bir “okuyan” mıdır? Yazıyı yeniden üretmesi konusunda imkan olmayan bu kişi Barthes’in yaptığı yazar ve yazman ayrımında olduğu gibi olsa olsa okuyan rolünü üstlenecektir.

Yapıt, kendisi ile muhatap olanı metnin yaptığı gibi içine çekmeye, oyun oynamaya davet etmeyecektir. Yapıt ile karşısında yer alan kişinin arasında kişinin yazıya doğrudan temasını engelleyen biri vardır, bu yazardır. Bu noktada üç kişilik bir ilişkiden söz etmek mümkündür. Metinde ise iki kişilik bir oyun söz konusudur. Okurun metinle oynadığı gibi metin de okurla oynar, ona sadece bir oyun değil, oyunlar sunar. Metnin doğabilmesi için yazarın ölmesi ve okurun doğması gerekir.

Metin, farklı okumalara, farklı anlamlandırmalara kapıları aralar. Fakat bu noktada Eco’nun da sözünü ettiği hak eden okur kavramını düşünmek gerekir belik. Metin, kendisini açması ve sunması için okurun onu hak etmesini bekler. Çünkü bir metin karşısında sadece “okuyan” olarak kalan kişi için metnin yapabileceği bir şey yoktur. Bu durumda metin, oyun arkadaşını bulamayan bir çocuk gibi üzüntüye boğulacak ve bir başkasını beklemeye koyulacaktır.


Bu yazı Roland Barthes’in “Yapıttan Metne” yazısının düşündürdükleri ile yazılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder