Zaman zaman karşılaşılan bir
cümle olabilir bu yazıya başlık olan: “Bunun bu dersle ne ilgisi var?” Ders
denilen şey sadece haftalık olarak belirlenmiş olan ders izlencesinin
anlatılması ise onun dışında sarf edilenler elbette ilgisiz olabilir. Fakat derse
ve üniversiteye bakışınızın nasıl olduğuna göre “bunun bu dersle ne ilgisi var”
sorusunun yanıtları değişecektir.
Öncelikle “üniversite ne?”
sorusunu yanıtlamak gerekiyor belki. Bilimsel kaynaklara başvurmadan, kendim
için şekillendirmiş olduğum yapıyı aktarmaya çalışayım.
Üniversite her şeyden önce bir
kültürdür. Herkes kendi gibilerle olmayı tercih ediyor olsa da farklı
kültürlerin tanınabileceği bir yerdir aslında. Farklı şehirlerden hatta farklı
ülkelerden gelen kişilerin bir araya geldiği ve –belki tercih edilmese de-
birbirleriyle iletişim kurabilecekleri bir yerdir. Diğer yandan akademik
kültürün öğrenileceği tek mekandır üniversite. Her ne kadar nostaljik olsa da
artık akademik geleneklerin gözlemlenebileceği bir yerdir. Dinlemeyi öğretir,
başka fikirlere saygılı olmayı öğretir, lakin hocanın başka fikirlere saygı
duymayı önemsemediği bir yerde elbette öğrencinin başkalarına saygı duyması pek
beklenebilecek bir şey değildir. Lisans öğrencisi iken bir derste hoca ile
yaptığım tartışma sonucunda bana şunu demişti: “Söylediğin gibi olduğunu
düşünmüyorum, fikrine katılmıyorum ama senin düşüncene saygı duyuyorum.” Belki
cümle tam olarak bu değildi ama benzer bir şeydi. Bu öğrencilerine değer veren
bir hocanın yaklaşımıydı. “Sen ne bilirsin” dememişti, kendi fikrini bana
dayatmamıştı, sadece katılmadığını söylemekle yetinmişti ve bir tartışmanın
gerektirdiği zaten buydu. Bir diğer derste, bir öğrenci dersin hocasına şöyle
söylemişti: “Hocam hep Batı’yı anlatıyorsunuz Doğu’da bu alanda hiç bir şey olmamış
mı?” “Haklısın” demişti hoca, bunun kendi eksikliği olduğunu söylemiş ve özür
dilemişti sınıftan. “Araştıracağım ve anlatacağım size” demişti ve anlatmıştı
sonraki derslerinden birinde. O naif, ince kadın gözümde öyle büyümüştü ki…
Evet, hoca her şeyi bilemezdi ama bilmediğini itiraf etmesi gerektiğini biliyordu
ve nasıl öğreneceğini de. Soruyu soran öğrenciyi küçümsememişti, bilmediğini
örtmek için onu terslememişti, belki başka çalışmalara yoğunlaşmışken hiç
aklında olmayan bir konuyu öğrenmek için günler harcamıştı. Uzatmadan son bir
örnek daha vermek istiyorum. Yıllardır aynı dersi veren bir hocam, “Nihal, şu
kitabı bana bulabilir misin? Belki yeni şeyler vardır, yavrucaklara anlatayım”
demişti. O sert tavrının altında belki de öğrencilerini en fazla düşünen
hocalardan biriydi. Yeni bir şey varsa öğrencileri ondan eksik kamasın
istiyordu. Şimdi dönüp bakınca böyle bir rahleden geçmiş olduğuma seviniyorum
ve elbette o zamanlarda olmasa da şimdi bunların önemini iyi idrak ediyorum.
Üniversite sadece bilgiyi değil,
bilmeyi öğrenmenin bir yeri aynı zamanda. “Biz size bir düşünce öğretmeyiz ama
nasıl düşünebileceğinizi öğretiriz” demişti yine bir hocam. Kendi ideolojini
dayatmadan düşünme metodolojisini öğretir üniversite (belki şimdi öyle olmasa
da). Bunu öğrenmenin yeri de bir sınıf değildir sadece. Bazen kantindir, bazen
bir yol arkadaşlığıdır hoca ile öğrencinin yaptığı, bazen bir park, bazen bir
kafedir, bazen ayaküstü başlayan ve dakikalar süren koridor sohbetidir belki ve
sohbet öğrenmenin en iyi yoludur.
Daha örneklenecek çok şey
olabilir. Fakat üniversite sadece derste ders konularının anlatıldığı yer
değildir. Güncelin konuşulduğu, hayata dair konuşulan da bir yerdir. Dersin konusu
değil diye düşünerek bilgiyi paylaşmamak aslında herkesten çalmaktır. Farklı bakış
açıları gösterebilmektir, “illa böyle düşün” demeden. Hani klasik bir söz
vardır ya “önündeki ağaca bakmaktan ardındaki ormanı göremiyorsun” diye, işte
ormanın varlığını gösterebilmektir ve o ormandaki ağaçların bazılarından
hoşlanılmasa bile onlara zarar vermeyi asla aklından geçirmemesi gerekliliğinin
içselleştirilmesidir. Konular arasında bağlantı kurulabilmesini aktarmaya
çalışmak, ezberin önemsizliğini göstermektir. Çünkü önemli olan ezber değil,
bilmektir, kendi düşüncesini ortaya koyabilmektir.
Tüm bunlar ve daha çoğu belki bir
üniversiteyi meslek edindirme kursundan farklı kılan. Çünkü üniversite sadece
bir meslek edinmek için okunan bir yer değildir. Sadece tekniği değil, o
tekniği nasıl kullanabileceğini ve o tekniği başka olgularla nasıl
bağdaştırabileceğini gösterir. “Bu benim ne işime yarar” diye soran öğrenciye
bazen alaylı ama yine de sabırla cevap üretebilmektir belki de üniversite. Kullanmasını
bildiği halde işine yarayacaktır çünkü o, kullanmasını bilirse ve bu nedenle nasıl
kullanabileceğini öğrendiği yerdir üniversite.
Böyle düşününce anlatılan her
şeyin aslında o dersle ilgisi vardır. Hikaye değildir anlatılanlar, masal hiç
değildir. Konu dışı olan şeyler doğru bağlamda aslında hep konuyla ilgilidir. Bazen
konuya giriş için dikkati toplama çabasıdır, bazen gündemde olan konuyu
aktarmak ve farkındalık sağlamaya çalışmak için bir dipnottur. Elbette tüm bu
sözü edilenler derste sorulan sorular için de geçerlidir. Dersle ilgili değil
diye sorulmayan nice soru vardır belki öğrencinin zihninde. Eğer o soru kafada
oluşmuşsa hiç tartışmasız dersle ilgilidir. “Bu sorunun bu dersle ne ilgisi var”
sorusu daha doğrusu yargısı, “bunun bu dersle ne ilgisi var” sorusu kadar sığdır.