Hakkımda

Fotoğrafım
Şimdiye kadar İstanbul’da yaşadı, orada da doğdu . Toplamda 12 yılını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi koridorlarında geçirdi. Sosyolojide yaptığı yandal sırasında yoğun oryantalizm ve Said tartışmalarının etkisiyle yüksek lisans tezini medyada oryantalizm üzerine yaptı. Doktorada kafasından türlü çeşitli konu geçişi sonrasında yeni medyanın toplumsal etkileri üzerine çalıştı ve bu konuda çalışmayı sürdürüyor. Takıntılı bir biçimde iletişime erişmede eşitsizlik üzerine konuşup duruyor. “Ne var canım onlar da erişseydi” karşı çıkışlarını duydukça çıldırıyor. O anlarda bir ejderha gibi ağzından ateş püskürtmek istiyor. İletişim sosyolojisine ilgi duyuyor ve bilimin, ticaret için değil toplum için olduğuna inanıyor. “Yaptığından hoşnut olan bir öğretim elemanı emekliye ayrılmalıdır” sözünü benimsiyor, o yüzden yazdığı her şeyi iki gün sonra beğenmiyor.

25 Temmuz 2017 Salı

Mutlu Olmak Zorunda Mıyız?


Belki de günümüzün en fazla pompalanan şeylerinden biri mutlu olmak. Herkes mutlu olmak zorunda, bilhassa medya ile hep üstümüze gelen içeriklere göre. Bir kısa filmde geçtiği gibi “mutlu ol, bu bir emirdir.”

Kişisel gelişim kitapları nasıl mutlu olunacağını öğütlüyor, sosyal medyada renkli zeminler üzerine yazılı birbirine benzer çok sayıda yazı paylaşılıyor, televizyonda konuşulan bazı konular yine mutluluk peşinde, reklamlar ve bir çırpıda akla gelmeyen pekçok şey hep mutluluk diyor bize.
Bir çikolatalı kek mutluluk vaad ediyor reklamlarda, bir başka içerik kendinizi mutlu etmek için başkalarını önemsememenizi salık veriyor, bir diğer şey ise en yaygın söylemlerden birini dile getiriyor: Tüketin, kendinize küçük sürprizler yapın ve mutlu olun.

Peki ne kadar sürecek tüm bu mutluluk. Keki yemek beş dakika, aldığınız şeyin tatminini yaşamak biraz idareliyseniz en fazla 2 gün. Peki ya sonra…

Herkes mutluluğu arıyor bir şekilde. Düşünce tarihinin, felsefenin temel sorularından biri mutluluk. Mutluluk nedir, mutluluğa nasıl ulaşılır? O dönem verilen, aranan yanıtların içi şimdikinden çok daha dolu elbette. Kendini gerçekleştirmek gibi. Yani bir çaba meselesi, hüzne yazgılı olmak, kendine sürgün olmak, yanıp yeniden doğmak, pişmek ve kendini var etmek… Şimdiki gibi bir paketlenmiş kekin içindeki akışkan çikolata sosu değil yani mutluluk. Paketli hazır sunulan bir şey değil, el yapımı.

Sahi mutluluk ne? İnsan sürekli mutlu olur mu, olabilir mi? Birçok dünya meselesi birçok insanlık meselesinin, hayat kaygısının olduğu bir dünyada insan nasıl mutlu olur her zaman? Bu mutluluk değil, olsa olsa körlüktür. Dünyaya kendini kapatmak, acıya gözlerini yummak, hatta bir felç halidir, hissizleşmedir, bir nevi lobotomidir.

Mutluluk tüm hayata yayılamayacak kadar anlık bir his. Olursunuz ve geçer. siz daim ettirmek isteseniz de bozar birşeyler. Bir şarkının söylerinde olduğu gibi “biri gelir soğanınızı çalar, biri yok yere vurur kafesteki kuşunuzu.” Biraz olsun vicdan sahibi iseniz yok yere öldürüldüğünü haberlerde gördüğünüz insanlar içinizi daraltır. Minübüste başını cama yaslayıp ağlayan bir kişi sizi düşündürür, çöpten yiyecek arayan adam insanlığınızdan utandırır sizi, insanlığınız varsa tabii. Yakınınız olan birinin derdi yüreğinizi yakar eğer kendinizden başkalarını hala düşünebiliyorsanız pompalanan narsistliğe inat. Yok eğer dünya sizin etrafınızda dönüyor sanıyorsanız tam da istenen ‘birey’ olmuşsunuzdur zaten, hani o çok söylenen “kendinizi önemseyin, kimse sizden değerli değil” cümleleri motto haline gelmiştir sizin için. Kendinizi mutlu edebilmek adına başkalarını mutsuz eden, hüzne yazgılayan kişisinizdir artık. Lakin mutlusunuzdur başkalarının mutsuzluğu üzerine bina ettiğinizle. İşte aslında nasıl mutlu olunur içerikleri tam da budur, “benden sonrası tufandır.”

Birbirine tutunmayan/tutunamayan bireyler üretmektir bu dünyadaki sistemin arzusu. Yapayalnız bireyler, sadece kendini düşünen bireyler… Anlık mutluluklar verir bu sistem size, sonrasında daha da isteyin diye. Mutluluk ekonomisi işte böyle birşeydir.

Tüm bunların aksine yaşam sürmek istiyorsanız hüzne yazgılısınızdır. Mutlu olmaz mısınız? Olursunuz elbet ama size dayatılmaya çalışandan çok daha başkadır mutluluk anlayışınız. Bir başkasının da sevinciyle kendini iyi hissetmektir, yaptığı işi sevmektir, sevdiğin bir şarkıyı dinlemek, dostlara yemek hazırlamaktır, herhangi bir şekilde bir şey üretmektir, tüketmenin mutlu ettiği söylemine inat. Mutlu olmalısınız dayatmalarından uzaklaşmaktır mutlu olmak.  Çünkü çeşitli şekillerde mutlu olmamız gerektiğine inanıp onun peşinden koşarken aksine hep daha mutsuz oluyoruz ya da kimyasal bir uyuşturucu almış gibi çılgınca mutlu oluyor ve sonrasında inanılmaz bir yoksunluk yaşıyoruz.

Her insan aynı gibi standart mutluluk reçeteleri hazırlanıyor. İnsanlar bu reçeteleri birbirine veriyor. Oysa herkes kendini başka şekilde iyi hissediyor. Birbirimizin mutluluk reçetesi bir diğeri için can sıkıcı olabiliyor. Lakin pek çok insan bunu anlamak istemiyor. Çünkü herkes en iyisini biliyor ve en mutlu ancak onun/onların yaptığı gibi olunabiliyor.

Mutlu olmak biraz hüzünden, biraz acıdan geçiyor. Çünkü kendini aramadan, keşfetmeden, sorular sormadan sürekli bir mutluluk, daha doğrusu hayattan memnuniyet sağlanamıyor. Bir şiirde yazıldığı gibi “ağaçlar toprağa acı vermeden büyümüyor”. Çiçek açan, meyve veren ağaçların derin ve acılı bir serüveni var. O serüveni yaşamadan boş, sabun köpüğü mutluluklar yaşamaktan öteye geçmiyor hayat.


Mutlu olmak, en başta hüzne yazgılı olmaktan geçiyor… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder