Hakkımda

Fotoğrafım
Şimdiye kadar İstanbul’da yaşadı, orada da doğdu . Toplamda 12 yılını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi koridorlarında geçirdi. Sosyolojide yaptığı yandal sırasında yoğun oryantalizm ve Said tartışmalarının etkisiyle yüksek lisans tezini medyada oryantalizm üzerine yaptı. Doktorada kafasından türlü çeşitli konu geçişi sonrasında yeni medyanın toplumsal etkileri üzerine çalıştı ve bu konuda çalışmayı sürdürüyor. Takıntılı bir biçimde iletişime erişmede eşitsizlik üzerine konuşup duruyor. “Ne var canım onlar da erişseydi” karşı çıkışlarını duydukça çıldırıyor. O anlarda bir ejderha gibi ağzından ateş püskürtmek istiyor. İletişim sosyolojisine ilgi duyuyor ve bilimin, ticaret için değil toplum için olduğuna inanıyor. “Yaptığından hoşnut olan bir öğretim elemanı emekliye ayrılmalıdır” sözünü benimsiyor, o yüzden yazdığı her şeyi iki gün sonra beğenmiyor.

16 Ocak 2016 Cumartesi

Susmak ya da Çığlık Atmak


Susmak ile çığlık atmak arasında kaldığımız yerde tüm yollar vicdan azabıdır. Konuşmak artık söz konusu değildir. İki seçenek vardır: Susmak ya da çığlık atmak.
Susmak, vicdan azabıdır.
Göre göre susmak, bile bile susmak…
Yarın birgün “Sen ne yaptın?” diye sorduklarında sustum demek, vicdan azabıdır.

Susmak, zulme ortak olmaktır.

Susmak, kurt kuzuyu yerken kurdun tarafını tutmaktır.

Susmak, öyle ince bir sızı değil, tüm yüreğinin yanmasıdır.

Susmak, kendinden utanmak, aynalardan kaçmak.

Susmak, insanın yüzüne bakamamak, ağır bir utançtır.

Çığlık atmak, direnmektir.

Çığlık atmak, göze almaktır.

Çığlık atmak, başına ne geleceğinin/gelebileceğinin belli olmamasıdır.

Çığlık atmak, hayalleri bir kenara koymaktır.

Çığlık atmak, belki yalnız kalmaktır.

Susmak ile çığlık atmak arasında kalınca heryer vicdan azabıdır. Öyle koyu, öyle derin, öyle acıtıcı, öyle deşen, öyle kanatan, öyle kapkara, öyle utandırıcı.
Susmak ile çığlık atmak arasında kalınca suskun çığlıklar dolanır içimizde.
Susmak ile çığlık atmak arası derin bir vicdan azabı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder