Hakkımda

Fotoğrafım
Şimdiye kadar İstanbul’da yaşadı, orada da doğdu . Toplamda 12 yılını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi koridorlarında geçirdi. Sosyolojide yaptığı yandal sırasında yoğun oryantalizm ve Said tartışmalarının etkisiyle yüksek lisans tezini medyada oryantalizm üzerine yaptı. Doktorada kafasından türlü çeşitli konu geçişi sonrasında yeni medyanın toplumsal etkileri üzerine çalıştı ve bu konuda çalışmayı sürdürüyor. Takıntılı bir biçimde iletişime erişmede eşitsizlik üzerine konuşup duruyor. “Ne var canım onlar da erişseydi” karşı çıkışlarını duydukça çıldırıyor. O anlarda bir ejderha gibi ağzından ateş püskürtmek istiyor. İletişim sosyolojisine ilgi duyuyor ve bilimin, ticaret için değil toplum için olduğuna inanıyor. “Yaptığından hoşnut olan bir öğretim elemanı emekliye ayrılmalıdır” sözünü benimsiyor, o yüzden yazdığı her şeyi iki gün sonra beğenmiyor.

10 Aralık 2024 Salı

 “Kızlar” diye yazdığımız gruplar

 

Yazan herkesin bildiği gibi ilk cümleler yüktür, ne yazılacağı zordur. O yüzden akışa bırakıyor ve kurgudan kaçınıyorum. Sadece adımlarımın çok uzun zaman sonra iş dışında beni ekranın karşısına klavyenin yanına getirdiğini ve sonrasındaki cümlelerin eve gelirken kurulduğunu biliyorum. Belki de uzunca zamandır kurulan bazı cümleler biraz daha erginleşmiştir.

Başlıkta olan “’kızlar’ diye yazdığımız gruplar” bir durak, bir nefeslenme anları. Yazmak mecaz, bazen yazmak, bazen söylemek. Koşturmalı hayatın içinde yazmak, bazen söylemekten daha kolay. “Kızlar”a anlatmak lazım, söylemem lazım, fikir versinler denen yer “kızlar”a sormak. Bazen anlık bazen gecikmeli de olsa dönüşün olacağı yerin olduğunu bilmek onlara sormak. İlla anlaşılmak değil, sadece duyulduğunu bilmek... Onay ihtiyacı değil, sesinin duyulduğunu bilmek… Çıkar, kınama, yargılanma değil de rahatlamak… Bu metinde olduğu gibi düzgün ve kurallı cümleler kurmak değil de sadece içini boşaltmak… Kucaklanacağını ve yargılanmayacağını bilmek…

Bazen coşkuya, bazen tükenmişlikle yazdığımız ya da belki söylediğimiz “kızlar” rasyonel diye tabir edilen değerlendirmelerden farklı. “Kızlar” hitabını belirleyen yıllar değil, dönemimizin kutsadığı “profesyonellik”lerimiz değil… Tüm profesyonelliklerimiz içindeki “kız neşesi” belki… Bazen acılarımıza kahkaha, bazen baş edemediklerimize küfür… Bazen geçen yıllara ve yeniden bir araya gelişlerimize saygı…

Güvenin tam orta yeri sanki “kızlar” diye bastığımız nidalar… Hani sanki fiziksel olarak yan yana olmasak bile birbirimizi kucaklamadan kucakladığımız anlar… Hem kendimize hem başkasına karşı gözettiğimiz ve gözetildiğimiz anlar… Duvarlar kurmak ama çoğunlukla yıkmak… Kendi duvarlarımızı “kızlar”dan öğrenmek ama denilene de kırılmamak…

Hep bir üç nokta (…) “kızlar”a yazmak, söylemek, konuşmak… Çünkü sonlanmayan, çünkü ara verilmeyen, çünkü hep devam eden ve birlikte devam eden…

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder