Hakkımda

Fotoğrafım
Şimdiye kadar İstanbul’da yaşadı, orada da doğdu . Toplamda 12 yılını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi koridorlarında geçirdi. Sosyolojide yaptığı yandal sırasında yoğun oryantalizm ve Said tartışmalarının etkisiyle yüksek lisans tezini medyada oryantalizm üzerine yaptı. Doktorada kafasından türlü çeşitli konu geçişi sonrasında yeni medyanın toplumsal etkileri üzerine çalıştı ve bu konuda çalışmayı sürdürüyor. Takıntılı bir biçimde iletişime erişmede eşitsizlik üzerine konuşup duruyor. “Ne var canım onlar da erişseydi” karşı çıkışlarını duydukça çıldırıyor. O anlarda bir ejderha gibi ağzından ateş püskürtmek istiyor. İletişim sosyolojisine ilgi duyuyor ve bilimin, ticaret için değil toplum için olduğuna inanıyor. “Yaptığından hoşnut olan bir öğretim elemanı emekliye ayrılmalıdır” sözünü benimsiyor, o yüzden yazdığı her şeyi iki gün sonra beğenmiyor.

12 Haziran 2019 Çarşamba

Bir kadının kendini sevmesi devrimdir



Bazı zamanlarda bazı görseller çok etkiler insanı. Görsel sayfalarca yazıyla anlatılamayanı bir ana sığdırır ama bir yandan da sayfalarca yazıya kapı aralar. Bir kaç görsele yazı borcum var içimde. “Bununla ilgili yazayım” dediğim ama bir türlü oturup yazmadığım. Ama Twitter’da gördüğüm yukarıdaki görsel o hengamenin arasında kalmasın istedim. Gördüğümde çok şey düşündürdü bana. Yazının içimde yazıldığını fark ettikten sonra, içimi deşifre vaktinin geldiğini hissettim.

Bunu göreli 3-4 gün olmuş olmalı. Ara ara döndüm baktım. Sonrasında daha uzatmayıp yazayım istedim. Aslında görseldeki yazı beni çeken. Görselin bir analizi değil peşinde olduğum. Mükemmel bir tespitin slogana dönüşümü: “Bir kadının kendini sevmesi devrimdir”. Aslında her insanın kendini sevmesi devrimdir. Lakin kadınlık üzerinden kurgulanmış bu sloganı bozmaya hiç niyetim yok. Bir kadın olarak kendimi sevmenin değerini anladığımı bu slogan bana yeniden idrak ettirdi.

Ne peki bu sloganın ya da gayet yerinde olan tespitin bana çağrıştırdığı? Öncelikle şunu söylemeliyim. Evet kendimi seviyorum. Özellikle Kadıköy civarında gözüme çarpan duvar yazılarında gördüğün #iyikivarım’ı da görünce epeyce eğlenmiştim. Fakat bu kendini sevmek konusu benim için özellikle günümüzde sosyal medyanın da körüklemiş olduğu bir narsizmden uzak. Gölde kendine hayran bakan bir Narkisos hayranlığı ya da beğenisi değil. O yüzden üzerinde konuştuğumuz cümle bana ilk başta beğenmek kelimesini getirdi.

Bir beğeni değil kendimi sevmem. Beğeni biraz daha fiziksele yönelik gibi geliyor kulağıma ve öyle gelince tırmalıyor da. Sürebilen bir şey de değil beğeni. Bugün beğendiğimizi yarın beğenmeyebiliriz sonuçta. Ve önemlisi belki şu ki beğenmediklerimizle de sevebiliriz. Kendini sevmek bu yüzden devrim belki. Kendime duyduğum ne Narsisizm ne beğeni. Daha dostça bir sevgi. Nasıl ki dostlarımızın iyi yönleri ve kötü yönleri varsa ve biz koşulsuzca kabuleniyorsak öyle bir sevgi. Beğendiklerimle ve beğenmediklerimle bir sevgi. Dış görünşten ve dış faktörlerden uzak bir sevgi.  Dış görünüşü tamamen yadsımak değil söylediğim ama başkası ya da başkaları içinden daha çok kendim istediğim için bir şey yapmak ya da yapmamak. Zaman zaman gelen eleştirilere rağmen (ki içimden hep “sizene” diyorum) saçımı boyamamak mesela. Canım istiyorsa makyaj yapmak istemiyorsa yapmamak. Bazen daha özenli giyinmek bazen ise hiç özen göstermemek. Hem öylesini hem de böylesini seviyorum. Aynaya baktığımda gördüğüm şeyi beğenmiyor olabilirim ama seviyorum.

Lakin tek mevzu dış değil işte, iç de önemli. Çok mu klişe? Önemli olan iç güzelliği falan hani. Öyle değil. Koşulsuz ve şartsız sevebilmek. Kendimle barışıp kendimi temize çektiğimden beri koşulsuz sevebiliyorum. Kendimi de başkalarını da. Her şeyimi beğenmiyorum ama beğenmiyor olmama rağmen seviyorum. Bir ateşkes değil, bir anlaşma gibi. Hatalarımla, keşkelerimle, iyi ki’lerimle, pişmanlıklarımla... Hepsini cem ederek anlaşıyorum kendimle. Belki dışarıdan gelen eleştirileri çok sevmiyorum ama kendimi acımasızca eleştiriyorum, lakin kırmıyorum. Kırarsam o kırıklar önce bana sonra başkalarına batıyor çünkü. Kendimi ve başkasını kanatmayı hiç gerekli görmüyorum.

“Bir kadının kendini sevmesi devrimdir”. Çünkü bir kadın kendini sevebilmek için kendi dışında konuşulanlardan, onu şekillendirmeye çalışanlardan, toplumsal baskılardan önce uzaklaşmak zorundadır. Tamamına tıkayabildim mi kulaklarımı? Belki hayır. Ama çoğuna tıkayabilmeyi öğrendim. Öğrendiğimiz vakit kendi doğrularımızla yürümeyi öğreneceğiz. Topuklu ayakkabı giymeyi onaylamayan kadınlara da tıkadım, aile olmanın yolunun çocuktan geçtiğini savunanlara da. Belirlenmiş kalıp doğrular kime göre ve neye göre doğru, neye hizmet ediyorlar acaba? Belki önceden çoğumuz sorduk bu soruyu kendimize. Uygulamaya geçmek çok kolay değil, birden her şeyi yıkarak da olmuyor, adım adım oluyor. Belki devrim değil, evrim benimki. Ama daha ayağı yere basıyor, daha içselleşiyor. Lakin evrim de olsa devrim de olsa, bir kadının kendini sevmesi bir dönemeç oluyor, bir kilittaşı. “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey” diyor ya hani şair her şey kendini sevmekle başlıyor ama her şeyiyle sevmekle, iyisiyle de kötüsüyle de. İnsan kendini sevdi mi kırıklarını başkalarına batırmıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder