İçimde bir hüzün beslerim ben
O da besler beni
Gözümü açtırır, dünyayı çoğaltır
İçime baktırır, içimi yıpratır
Pek konuşturmaz ama çokça yazdırır
çokça
düşündürür
çokça kanatır
İçimde bir hüzün beslerim ben
Gözlerimden taşmasa da bakışlarıma oturmasa da
Çok da kıskanırım hüzünlü bakan insanları, mesela o tiyatro
sanatçısını
ya da kıvırcık saçlı o şarkıcıyı
Martıları da mesela, hüzünlü bakışlarını
Gözlere oturmuş sevecen bir hüzün gördüm mü takılır kalırım
Bir damla yaş düşecek gibi, o gözlere yakışmayan bir kahkaha
kopacak gibi
Birden o tatlı hüznü öldürüp öfkeye kapılmasın mı?..
Yoo hayır, sevmem ben öfkeyi, ateş gibi
Hüznü severim ben, yaz ortasında serin bir yağmur damlası
gibi
Alıp saklamak isterim onu, kavanozlara doldurmak
Belki annemin domateslere yaptığı gibi konservelerini
hazırlamak
Üzüntüyü bilen ama hüznü bilmeyenlere kavanoz kavanoz
dağıtmak
Overlok makinesinin inceliğini gösterip “hüzünler ayağınıza
geldi” diye sokak sokak dolaşmak
Sokakları da dolaşmayı severim
Herşeye bir hikaye yazarım bazen
Eski evleri çok sever, hayranlıkla bakarım
Binalara bakmak için yere değil, göğe dalarım
Tökezlemelerim düşüşlerim bunlardandır yolda, asla denge
kaybı değil yoksa
Hüznümle kol kola sokakları arşınlarız
Bir deniz kenarında sigaramızı yakarız
Kıyı köşe bir kahvecide sade kahvemizi içer, insanlara
bakarız
Herşeyden biraz hüzün damıtırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder